19 Nisan 2013 Cuma

T.C. Meselesi


Son günlerin en popüler konularından biri anlaşılan kimi devlet dairelerinin başından “T.C.” ibaresinin kaldırılması olmuş. Aslında güncel polemikler hakkında yazmak istemem; ama her şey fazlasıyla sinir bozucu hale geldi. CHP Bursa Gençlik Kolları’nın “Direndik Kazandık!” ifadesi yapılan bunca boş konuşma beni bir şeyler söylemeye itti.
Şu an Türkiye’de olmadığım için ve haber siteleri bilgi vermekten özellikle imtina ettikleri için ayrıntılardan haberdar değilim. Anlaşılan hükümet kimi devlet dairelerinden “T.C.” ibaresini kaldırınca büyük bir çoğunluk vatanın elden gittiğine karar vermiş, tıpkı başı kapalı kız öğrenciler okula gidince şeriatın gelmesi, kış sert geçince komünizmin gelmesi, ülkedeki azınlıklara insanca yaşama imkânı verilirse ülkenin bölüneceği gibi. Gerçekten Türkiye’de şu an direnmemiz gereken mesele bu mudur? T.C. ibaresinin devlet dairelerinde olup olmaması ülke sorunlarının başında mı gelmektedir, gerçekten bir tartışma konusu hale nasıl gelebilir?
Politik görüşlerin temeli zaten öncelik verilen konulardır, yoksa ülke gerçekleri politik görüşlerle değişmez; peki CHP gibi ülke nüfusunda büyük bir çoğunluğa hitap eden bir partinin bu dönemdeki birinci önceliği devlet dairelerindeki T.C. ibaresi mi olmalı? Şimdi CHP’nin önceliklerini anlamak için akla gelebilecek ilk kaynaklardan seçim bildirgesine bakalım. Daha ilk cümlede partinin tanımı yapılırken “sosyal demokrat” olduğu belirtilmiş; CHP’nin hangi sosyal demokratik değerler için böylesine savaştığını böyle büyük kampanya yaptığını hatırlıyorsunuz yakın zamanda? “CHP özgürlükçüdür”; denmiş kendi tutuklu sempatizanlarına arka çıkmak dışında CHP’nin hangi hak ve hürriyet için mücadele ettiğini gördünüz?  Bu liste daha uzar gider ve CHP büyük ihtimalle bu grubun tamamını temsil etmiyor.
Ülke gerçeklerine geldiğimiz zaman birçok öncelikli konu sayılabilir daha bugün Emek Sineması’nın yıkımının durdurulması için yapılan gösteridekilere “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu”na muhalefetten dava açıldığı haberini gördüm. Burada önemli olan sinemanın yıkılmasından çok artık böyle bir konuda bile kişilerin ifade hürriyetlerinin kısıtlanmaya çalışılmasıdır. İfade hürriyeti ile ilgili niye kimse bu kadar direnmiyor ve kazanmıyoruz?  Bu şekilde tek bir konuda yoğun kamuoyu baskısı yaparak bir şeyleri değiştirme gücü var ise bu sadece tabeladaki iki harfe bile duyarlı olan insanlar neden başka konulara karşı böylesine duyarsızlar?
Ülkedeki tek sorun tabii ki de ifade hürriyeti değil; ancak toplum kaynaklı sorunların protestolarla önlenmeyeceği belli; ancak devlet kaynaklı hallerde madem bu baskıyla bir şeyler elde edilebiliyorsa bu duyarlı insanlarımız ifade hürriyeti ile ilgili ne yapmakta?  Yine bu duyarlı vatandaşlar başı kapalı olduğu için okuluna gidemeyen kız öğrenciler için, sırf etek boyu yüzünden işinden olan hâkime için, sürekli ölüm haberleri geldiğinden artık önemli haber konusu bile olamayan tersane işçileri için ve buraya sığdırılamayacak nice konu için bu duyarlı insanlar ne yaptılar?
Bir tabelada T.C. ibaresinin olması yahut olmaması bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz ya da kaybettirmez. Sadece tabeladaki iki harf için bu kadar yaygara koparan insanlar aynı önemi gerçekten bu ülkeye bir şeyler kazandırabilecek konulara neden vermiyor? “T.C.” ibaresi geri geldi ve ne değişti; Çin’deki fabrikalar misali atölyenin içindeki koğuşlarda kalıp uyurken bile o kumu ciğerlerine çeken ve daha biriktirmek için uğraştığı paranın yarısını kazanamadan ölen kot taşlama işçileri artık yok mu? Artık sokakta en soğuk kış gecelerinde bile çakmak, mendil satmaya zorlanan çocuklar yok mu? Bu ülkeye hiçbir artısı eksisi olmayan bir konunun bu kadar uzun süre gündemde olması, bunun için kimi insanlar tarafından “mücadele” verilmiş olması Türk siyasi hayatı için çok büyük kayıptır.
Üstte siyasi görüşlerin farkının ülkeyle ilgili öncelik verdikleri konulardan kaynaklandığını belirtmiştim; lakin bu “T.C.” konusuyla ilgili “mücadele” verdiklerini söyleyen insanların herhangi bir siyasi görüşü olamaz; çünkü bu hiçbir şekilde bir memleket meselesi değildir. Manipule edilmiş bir güruhtan fazlasını oluşturamaz, keşke yanılsam; çünkü gerçek eşitlik, hürriyet sade ve sadece kamuoyuyla vatandaşlarla mümkün olduğuna inanıyorum. “T.C.”ye gelene kadar daha neler var demiyorum; “T.C.”ye gelmenin konuşulmasının bile ne kadar mantıksız olduğunu; bunun hiçbir siyasi tartışmaya konu olmaması gerektiğini söylüyorum.
Eğer mücadele ettiyseler neyi savundular ve neye karşı savundular? “T.C.” ibaresi ile hangi değer korundu? Ortada bir mücadele olmadığı gibi bir galibiyet de yoktur. Sadece bu ülkenin gerçek sorunlarının boş yere haftalarca yine bir kenara itilmiştir. Bu gündem olarak gerçek konular gündemden uzak kalmış ve bu yaygara sadece ve sadece ülkeye zarar vermiştir. Ya nasıl bir insanoğlu bir tabeladaki iki harfe böyle önem ithaf ederken, gerçek insanları böylesine görmezden gelir. Kendi kendine bir kere sormaz mı, şu T.C. için yaptıklarımı neden sigortasız günün 16 saati köle gibi çalışan işçiler için, neredeyse çökmüş üniversite sistemi için, hala her kış aylarca hiçbir ulaşım ve iletişimin olmadığı üç yüzden fazla köy için ve daha nice konu için yapmadım diye. Nasıl bir vicdan, nasıl bir mantık gerek bu konu için sözde verilen “mücadele”yi gerçek bir konu için vermemeyi makul bulur. Siyasi görüşün olmamasından da öte bu sadece kalpsizliktir.