Antik Yunan’dan herhangi bir
şey okuduğumda sadece “Off ne boş yapıyorlar ya!” tepkisi
verebiliyorum. Sanırım felsefeye uzak kişilerin “Felsefe zaten
boş yapmak değil mi?” tepkisi ile Antik Yunan’a verilen önemin
bir ilişkisi var. Zaten felsefeden çok tarihiyle uğraşan,
yazılanın yorumlanmasıdan ibaretleşmiş akademinin kamuyla
ilişkisizliği de biraz bu hantallıktan. Neyse, Symposion da öyle
bir eser; ama şöyle bir farkla okurken çok eğlenceli. Genel
olarak Platon’un sohbet havasındaki üslubu(burada böyle tırnak
içinde diyalog yazıp tribe girilir aslında) çok akıcı
olmayabiliyor; ama metinde içkili atıp tutan erkekler havası baya
baya alınıyor.
Metnin en ünlü kısmı malum(günümüzdeki şöhretinde Coelho’nun büyük payı olsa gerek) androjen insanlara yönelik öfkesiyle Zeus’un insanları ikiye ayırması ve sevginin aslen insanın kendi eşini/benzerini araması olmasına ilişkin Aristophanes’e anlattırılan hikaye. Bu hikayeden kendi çıkardığı ders ise bize oldukça tanıdık.
Metnin en ünlü kısmı malum(günümüzdeki şöhretinde Coelho’nun büyük payı olsa gerek) androjen insanlara yönelik öfkesiyle Zeus’un insanları ikiye ayırması ve sevginin aslen insanın kendi eşini/benzerini araması olmasına ilişkin Aristophanes’e anlattırılan hikaye. Bu hikayeden kendi çıkardığı ders ise bize oldukça tanıdık.
Hikayede,
kişilerin kendisiyle aynı veya farklı cinsiyeti sevmesinin kökeni
de böyle bir özleri olduğu iddiasına dayandırılır. Hatta bu
yapılırken diğer cinsiyeti sevme ile mantık zincirinde bir boşluk
oluşturan aşırı libido da ekleniverir. Yalnız benim değineceğim
kısımda erkek seven erkeklerin, bu sevgisinin kimilerince sapkın
görülmesinin yanlış olduğunu ve tam tersi bunların özünde
daha çok erkeklik olduğunu bu yüzden erkeklere yöneldiği ifade
edilir. Zaten metinde kadınlara olan sevginin, kadınlığın daha
aşağı görülmesi sebebiyle, küçümsendiği bolca görülür.
Erkeklere
olan ilginin o kişinin özündeki daha çok erkeklikten
kaynaklandığı ve bu sebeple de daha çok el üstünde tutulması
fikri günümüzden, bu coğrafyadan bir deyişi hatırlatıyor,
“Erkek adam erkek siker.” Erkekler içi sosyalleşmede
homofobinin ısrarlı şekilde kendini göstermesi erkeklik üstüne
yazılmış herhangi bir toplumsal cinsiyet çalışmasında zaten
görülür. Erkeklik sürekli ispat edilmesi gereken, sürekli
ulaşılması gereken bir amaç olarak heteroseksüelliği de içinde
barındırır vs. vs. Bu şaka yollu laf da heteroluk üzerinden
erkekliğin sürekli kanıtlanması ihtiyacına cevap veren bir
işleve sahip. Kendiliğinden bir oluşu tahayyül edemeyince, tekil
temelli bir var olma hali öngöremeyince bu rekabetler de
düşüncelerin kaçınılmaz parçası oluyor sanki.
İşte
bu kendiliğinden oluşun çoğunlukla kenara atıldığı
söylenebilecek symposion’da da, sevginin nasıllığı vs. üzerine
konuşulurken hangi durumda övüleceği ve güzel olacağı
anlatılır. Yani bir nevi meşru olan sevginin ne olduğu söylenir.
Pausanias konuşmasının başlangıcında iki Afrodit’ten
bahseder, biri göksel(Urania) biri kamusal(Pandemos). Tabii ki de
göksel(ilahi?) Afrodit övgü alırken kamusal olan yerilir.
Metinde
pek tabii ki kişinin içselliğine olan sevgi övülür, kişinin
sabit bir özü olup olmadığına dair tartışma dahi yoktur,
üstüne bu kişinin özüne yönelen sevgi ilahi görülür ve bu
sebeple de meşrudur. Tıpkı pre-modern siyasetin meşruiyetinin de
göklerden gelmesi gibi. Yerilen ise kamuya ait olan, insandan gelen,
seküler olan. Sevginin kutsallığı bir zincir halinde kopulamayan,
ayrılmanın kötü görüldüğü ilişkilere korunması ayakta
tutulması gereken kutsal aşklara ve belki de buradan saygı
duyulması gereken, kutsal görülen çeşitli ilişkilenmelere(aile
gibi, toplum gibi) götürür bizi.
Meşruiyet
yer yüzüne indiğinde kendi zamansallığından(sekülerliğinden)
alırken meşruiyeti, bir anlatıyla kendini ispat yükümlülüğü
gelir. Ezeli ve ebedi anlatılar üreterek bu zamansal meşruiyetini
kurarken belki de eski araçlardan yararlanıyordur; çünkü
Aristophanes’in anlatısı da aslında bu ezelilik ve ebedilik
iddiasına oldukça yarayabilir. Sevginin meşruiyeti ise modern
dönüşümüne geç başlayan ve modernite içinde zirve yaptığını
dahi görmediğimiz bir dönüşüm içinde.
Bu
dönüşümlerden biri de kapitalist modernitenin maddi şartlarının
ortaya çıkardığı serbest flört piyasası ve bu piyasanın
ortaya çıkardığı “incel”ler. Flört serbest piyasasının
dijital araçları(Tinder vs.) kolay erişilebilir bir cinsel haz
iddiası ile ortaya çıkıyor. Günümüzde artan erkek hakları
aktivizminin önde gelen toplumsal hareketlerinden incel grupların
bu uygulamaların verilerini kendi argümanlarında nasıl
kullandığını da görüyoruz. Erişilebilirlik bir tartışma
konusu yapıldığı anda liberal bir buna erişme hakkı, adeta
bireyci bir fırsat eşitliği de beraberinde geliyor. İşte sevgi
nesnesi olmamalarının sebebini bu serbest flört piyasanın
beklentilerine, bu piyasanın değerlemesine uygun olmayan bir özleri
olduğuna bağlamak da popülerliği giderek artan “incel”liğin
başat iddialarından.
Yani
görülüyor ki meşruiyet yeryüzüne inerken, kendinden önceki
bazı parçaları ya beraberinde almış, alamadığı bazılarını
ise bırakmamış; ama halının altına süpürmüş. Ordan burdan
pörtlüyor. Toplumsal bir değerlemedeki(flört serbest piyasasında
arzu nesnesi olarak değer biçilmesi) konumlanmaları belki ilahi
öze dayanarak yapılmıyor; ama yine de kamusaldan çok göksele
yakın görülebilecek biyolojik bir öze dayanabiliyor. “Chad”
olmaya atfedilen spesifik çene yapısı, bahsedilen “incel”
örneğinde buna oldukça uygun.
Diotima
ve Sokrates arasında geçen kısmında metnin ilginç bir iddia
ortaya atılır. Sevgi daimon olarak tanımlanarak yukarıda
bahsedilen ikiliğin ortasında tanımlanır. Burada ortası olmasına
vurgu yapmak gerek, dışında veya bütünlüğünde değil. Bu
arada derede kalmışlık hali kültürel/toplumsal/kamusal olan ile
ilahi/göksel/özsel olanı aynanda barındırabilecek bir
belirsizliği hatırlatır. Sanki sürüden topluma geçişin
belirsiz ve tahmini noktası olan haram birleşme yasağı/ensest
tabusu gibi veya moderniteye geçişte belki de benzer bir noktada
olabilecek Machiavelli gibi. Yine de ikilik üzerinden düşündüğü
için şeylerin kendi oluşlarındaki farklılığa değil dışsal
bir farklılığa atıf yapan bir yerde kalıyor gibi. Zaten
penia(yoksunluk) ile poros’un(çare-ilgili yoksunluğun çözümü
olsa gerek burada) çocuğu sevginin özünde güzelliğe düşkün
olması ifadesi de tam böyle dışsal bir varolmayı ifade etmiyor
mu?
İşte
bu ikilik, modernitenin saptığı kartezyen yoldan ileri gelir; ama
yeryüzüne inmenin tek yolu bu muydu diye sormaktan da öte, şunu
dahi sorabiliriz: Hem metindeki hem de verilen incel örneğinde veya
sürekli ulaşılmaya çalışıldığı ispat edilmesi gereken
erkeklik özünün kabulünde olduğu gibi, bu durumlarda gerçekten
yeryüzüne göklerden inildiği söylenebilir mi ki? Yoksa bir
ayağımız göklerde, güneşte değilse bile ayda mı? İkilik
yeryüzüne inmemize izin vermediyse post-modern derken neyin
sonrasından bahsediyoruz, belki de yaşadığımız dünyanın
mütehakkim düşünsel evreni hala zirvesini bile görmediğimiz ve
tırmanan adına modern denmiş -zamansallığı ile seküler; ama
dünyadanlığı meçhul- ikilik düzenidir.
Siverekte yeni açılan mivan et resturant/lokantasının adres,telefon ve iletişim bilgileri
YanıtlaSilgerçek
Sil